top of page

Belirsiz Alacak Davası

I. GİRİŞ


Hukukta bazı aşamalarda alacaklının alacağının miktarını tam olarak belirlemesi mümkün olmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca da talep sonucu dava dilekçesinde belirtilmesi gereken zorunlu unsurlardandır. Belirsiz alacak davası usul hukukundaki talep sonucunun mutlaka belirli olmasının istisnasıdır ve böylelikle maddî hukuka ilişkin hakların tam olarak elde edilebilmesini ve usul hukukundaki şekilcilik sebebiyle hak kaybının önlenmesini sağlamaktadır[1].


Günümüzde daha çok iş hukuku alanında karşılaşmakla birlikte bazı alacak davalarında, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini davayı açacak kişiden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, dava değerinin yargılama safhasında tespit edilebileceği hallerde, asgari bir miktar ya da değer belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmiştir. Kısaca davacının alacağının tümü için dava açmak istese de alacağının miktarını belirlemesi imkansız veya kendisinden beklenemeyecek olması durumudur. Dolayısıyla davacının dava dilekçesinde belirtilen talep de geçicidir. Daha çok iş hukuku alanında karşılaşılmasının sebebi ise iş davaları kapsamında, iş akdinin feshi sonucu işçi alacaklarının hangi ücret üzerinden, hangi ücretlerin dahil edilerek ve ne şekilde hesaplanabileceğinin teknik bir konu olması ve çoğunlukla davacı sıfatını işçilerin haiz olmasından kaynaklanmaktadır.


Fakat yine de belirsiz alacak davasının hangi koşullar altında açılabileceğine dair sadece 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 107 uyarınca hüküm altına alınmıştır. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki belirsiz alacak davasında pratikte sanıldığının aksine ıslah değil talep artırımı yapılmaktadır. Dolayısıyla işbu yazıda öncelikle belirsiz alacak davasının hangi durumlar ve şartlar dahilinde açılabileceği, kısmi dava ile farkları ve talep artırımı ele alınacaktır.


II. BELİRSİZ ALACAK DAVASININ ŞARTLARI


A. Talep Sonucunun Miktarının veya Değerinin Belirlenmesinin İmkansız veya Davacıdan Beklenemeyecek Olması


HMK Md. 107 uyarınca “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” İfadelerine yer verilmiştir. Kanun lafzında davacının kendisinden talep sonucunun miktarının veya dava değerinin belirlenmesinin beklenemeyecek olması veya imkansız olması şartı açıkça aranmıştır. Fakat davacının kendisinden beklenemeyecek veya imkansız haller açıkça belirtilmemiştir. Yargıtay aşağıdaki karardan da görüleceği üzere açıkça bu durumu vurgulamıştır.


“Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

1- )Davacının kendisinden beklenememesi,

2- )Bunun olanaksız olması,

3- )Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.”[2]


Alacaklının veya davacının talep sonucunun kendisinden beklenemeyecek hallerde belirsiz alacak davası açma hakkı gerek kanun gerek Yargıtay içtihatlarıyla sabittir. Örnek olarak alacağın hesaplanması zor ve teknik bir bilgi veya uzmanlık gerektiren hallerde alacaklıdan dava açması için masraflı bir uzman görüşü alması beklenemez. Zira alacaklılardan böyle bir şart aranması Anayasa Madde 36 gereği Adil Yargılanma Hakkı kapsamında hak arama hürriyetini açıkça ihmal etmektedir. Başka bir durum davacı işçi davalı işyerinde, kaç yıldır çalıştığını, son ücretinin ne olduğunu, kaç yıldır izin kullanmadığını, ne kadar süre ile fazla çalıştığını bilememekte ise talep sonucunu da belirleyemeyecek durumdadır. Aynı şekilde talep sonucunun belirlenmesinde gerekli evraklar ve bilgiler alacaklı dışında herhangi bir üçüncü kişide olduğunda alacaklıdan talep sonucu kesin olarak beklenemez. Örneğin işçilerin maaş bordroları mesai çizelgeleri gibi işçinin özlük dosyasını oluşturan belgeler genellikle işveren hakimiyetindedir. Fakat burada önemle belirtmek gerekir ki alacaklının alacağına temel olan belgelerin eksikliği, gerçekliği gibi hususlar tek başına belirsiz alacak davası açmaya imkan tanımaz. Nitekim T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2016/28659 K. 2020/12928 T. 21.10.2020 kararında;


“İşverenin maddi hukuktan doğan yükümlülüklerini (belge ve bordro düzenleme gibi) yerine getirmemesi, tuttuğu belgelerin gerçeği yansıtmaması, davadan önce işçinin alacaklarını inkar etmesi ya da ikrar etmekle beraber yerine getirmemesi davacıya kural olarak belirsiz alacak davası açma imkanım vermez. İşçi bu durumlarda dahi, alacağının miktarını veya değerini belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açamaz (Simil, s. 412 ).”


ifadelerine yer vererek işbu hususu hüküm altına almıştır.


Talep sonucunun belirlenmesinin imkansız olması durumunda alacaklı veya davacı alacağın miktarını hiçbir şekilde belirleyememektedir. Örneğin iş kazalarında kaza sonucu oluşan zarar veya zararlar dava açma anında doğrudan belirlenmesi mümkün değildir. Zira dava açıldığında oluşan zararın etkisi devam edebilmektedir. Aynı şekilde manevi tazminat taleplerinde tazminat miktarının hakimin takdirinde olmasından dolayı talep sonucunun belirlenmesi imkansızdır. Yargıtay eski kararlarında manevi tazminat talebinin bölünemeyeceği bu nedenle kısmî dava olarak açılamayacağı görüşünde iken, belirsiz alacak davasını hiç dikkate almadan eski uygulamasını sürdürmektedir[3].


Burada talep sonucundaki belirsizlik şüphesiz objektif belirsizliktir. Talep sonucunun sadece sübjektif olarak belirsiz olduğunda belirsiz alacak davası açmak mümkün olmayacaktır. Aksi takdirde alacak miktarının taraflar arasında uyuşmazlık konusu olması ihtimalinde dahi belirsiz alacak davası açmak mümkün olabilecektir. Bu husus da belirsiz alacak davasının nihai amacını ortadan kaldıracak ve hemen hemen her dava belirsiz alacak davası olarak açılabilecektir. Nitekim T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2020/3045 K. 2020/10556 T. 5.10.2020 kararında bu hususu açıkça vurgulamıştır;


“Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.”


Davacının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu daha sonra belirlenebilir hale geldiğinde kesin talep sonucuna dönüştürülür. Yargılama aşamasında genellikle ve özellikle iş hukuku davalarında bilirkişi raporundan sonra kesin talep sonucu belirtilmektedir. Burada unutulmaması gereken husus talep sonucu arttırıldığında eksik harcın tamamlanması gerektiğidir. Zira dava açılırken tahsil edilen harç, geçici talepte belirtilen miktara göre hesaplanan harçtır.


Talep sonucunun belirlenmesinin imkânsız veya davacıdan beklenemeyecek kadar zor olması belirsiz alacak davası bakımından özel bir koşul olup ispat yükü davayı açan alacaklı üzerindedir.

B. Asgari Bir Miktar veya Değer Belirtilmesi


Talep sonucu dava dilekçesinde bulunması gereken zorunlu unsurlardandır. Davacı geçici de olsa dava dilekçesinde bir talep sonucu ileri sürmelidir. Burada bahsedilen geçici talep sonucu asgari bir miktar olmalıdır. Asgari miktar alacaklının keyfiyetine yönelik istenildiği gibi bir miktar değildir. Uygulamada çoğu zaman belirsiz alacak davası altında 100,00 TL, 50,00 TL hatta 10,00 TL gibi harca esas değerli davalar açılabilmektedir. Halbuki asgari miktar alacaklının dava açtığı sırada belirleyebildiği miktar olup en az miktar değildir.


Örneğin iş kazası sonucu zarara uğrayan davacı her ne kadar zararı devam etse ve tam olarak belirlenebilir talep sonucu olmasa da dava açtığı tarihte 10.000,00 TL’lik bir alacağı mevcutsa geçici talep sonucu en az 10.000,00 TL olmalıdır. Fakat günümüzde genellikle daha az harç ödemek için geçici talep sonucu belirlenebilen asgari miktardan çok daha az bir miktarda gösterilmektedir. Peki bu şarta rağmen davacının geçici talep sonucunun açıkça dava dosyasından düşük gösterildiği anlaşılıyorsa dava ne şekilde ilerlemelidir? Türk Medeni Kanunu kapsamında dürüstlük kuralı ilkesi de burada uygulama alanı bulmakta ve kötüniyetli alacaklıların önüne geçmesi gerekmektedir. Doktrinde kesin bir yol sunulmamakla birlikte bir görüş hakim eksik yatırılan harcın yatırılmasını sağlamalıdır. Fakat burada hakimin takdir yetkisi davacının talep sonucuna doğrudan müdahalede bulunmaktadır ve geçici talep sonucunu hakim belirlemektedir. Diğer bir görüşe göre HMK Md. 107 uyarınca belirsiz alacak davasının özel şartı olan asgari bir miktar ya da değeri belirtmek şartı sağlanamadığı için davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerekmektedir.


C. Talep sonucunun dayandığı hukuki ilişkiyi ortaya koyan vakıalar eksiksiz bildirilmelidir


Belirsiz alacak davasında belirsiz olan davanın kendisi veya dava konusu olaylar değil dava değeridir. Dolayısıyla talep sonucu geçici olarak belirtilse bile Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca belirsiz olan alacağın dayandığı tüm vakıalar eksiksiz ve tam olarak belirtilmelidir. Zira alacağa konu vakıalar alacaklının dava açtığı sırada belirlidir. Belirsiz alacak davasında sadece talep sonucu yargılama aşamasında iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına tabi olmayacaktır.

III. BELİRSİZ ALACAK DAVASININ AÇILABİLECEĞİ DURUMLAR


Kanunda ve Yargıtay içtihatlarında belirsiz alacak davasının açılabileceği haller sayılmamış olup belirli şartlar aranmıştır. Her somut olaya göre koşulların varlığının araştırılması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay’ın da bu yönde kararları mevcuttur.


“Tüm bu açıklamalar sonucunda şunu belirtmek gerekir ki, iş hukukundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Bu sebeple iş hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, iş hukukunda da belirsiz alacak davası açılabilir, yoksa açılamaz.”[4]


Buna karşın uygulamada özellikle iş davalarında belirsiz alacak davası karşımıza çıkmaktadır. Zira işçilik alacaklarının hesaplanmasında esas alınan çıplak ücret, brüt ücret ve giydirilmiş brüt ücret gibi kavramlar bu kavramlara hangi kalemlerin dahil edileceği çoğu zaman bilinmemektedir.


Aynı şekilde alacak davalarında talep sonucu belirlenirken alacağa konu bilgi ve belgelerin erişilebilirliği mümkün değilse bu durumda da belirsiz alacak davası açabilmenin mümkün olması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay kararlarında da;


“Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.”


ifadelerine yer verilerek işbu husus belirtilmiştir.


Bunun yanında manevi tazminat davalarının belirsiz alacak davasına konu olması doktrinde tartışmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 01.03.2006 tarih ve 2006/2-14 E, 2006/26 K. sayılı kararında ifade edildiği üzere manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Dolayısıyla doktrinde bir görüşe göre davanın açıldığı tarihte manevi tazminat alacağının miktarını alacaklı belirlediğinden, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu söylenemeyeceği ifade edilerek manevi tazminat isteminin belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını savunmaktadır. Başka bir görüşe göre ise manevi tazminat taleplerinin hükme bağlanması bakımından hakime geniş bir takdir yetkisi verilmiştir. Manevi zararın belirlenmesi bakımından objektif ölçütlerden çok, subjektif ölçütler ve değerlendirmelerden yararlanılması bu takdir yetkisinin kaynağını oluşturmaktadır. Böyle hallerde, davacının talep sonucunu yargılama sırasında nasıl belirleyeceği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmakta bu husus da bizi manevi tazminat taleplerinin belirsiz alacak davasına konu edilebilmesinin mümkün olabileceği sonucuna götürmektedir[5].

Son olarak uygulamada karşılaşılan bir diğer durum muris muvazaalarıdır. uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Yargıtay içtihatlarıyla da sabit olduğu üzere dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir[6].


IV. KISMİ DAVA İLE FARKLARI


Kısmî dava, aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın belirli bir kısmının talep edilmesidir.


Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen kısmi dava; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” şeklinde düzenlenmiştir. Davacının davasını açarken açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu olmayıp, dava dilekçesindeki açıklamalardan alacağın dava edilenden daha fazla olduğunun ve şimdilik yalnızca bir kısmının dava edildiğinin anlaşılması gerekli ve yeterlidir.[7]


Belirsiz alacak davası ile kısmi dava arasındaki farkı net olarak ortaya koyabilecek kıstas talep sonucu bakımından olup; kısmi davada dava açıldığı sırada dava değeri belirli iken, belirsiz alacak davasında davacının dava açtığı sırada gösterdiği değer geçici olup, bununla birlikte yargılama sırasında ortaya çıkacak alacağın tamamının da hüküm altına alınması istenmektedir.[8]


Kısmî dava ile belirsiz alacak davasının en önemli farkı zamanaşımı ve faiz talebine ilişkindir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı sadece geçici talep için değil, tüm alacak için kesilir. Ancak kısmî davada zamanaşımı sadece talep edilen kısım için duracaktır. Yine aynı şekilde kısmi davada artırılan kısım için faiz başlangıç tarihi ıslah dilekçesi tarihi olmasına karşın belirsiz alacak davasında faiz başlangıç tarihi dava tarihidir.


Önemle belirtmek gerekir ki aynı davada taleplerin yığılması durumunda bazı talepler için belirsiz alacak olarak bazı talepler kısmi dava şeklinde ileri sürülebilmektedir. Burada her talep için ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kararlarında; “İş yargılamasında sıklıkla davaların yığılması söz konusu olmakla alacağın belirsiz olma kriterleri her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Diğer yandan, aynı dava dilekçesinde talep yığılması şeklinde bazı alacaklar için belirsiz alacak davası bazıları için kısmi dava açılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.” ifadelerine yer vererek işbu hususu hüküm altına almıştır.

Kısmi dava ile belirsiz alacak davasındaki farkları Yargıtay, 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/6356 K. 2017/7557 T. 23.5.2017 kararında aşağıdaki ifadelerle belirtmiştir:


“Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

6100 Sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 Sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya dair yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya dair 6100 Sayılı Kanun'un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.”

V. TALEP ARTIRIMI İLE ISLAH


Her ne kadar uygulamada belirsiz alacak davalarında ıslah müessesesi söz konusu olsa da belirsiz alacak davalarında talep artırımı, kısmi davalarda ise ıslah gündeme gelmektedir. Burada önemli olan husus ıslah işlemi tahkikat sonuçlanıncaya kadar yapılabilirken talep artırımı tahkikat aşaması tamamlandıktan sonra dahi yapılabilmektedir. Bazı Yargıtay kararlarında ıslah ve talep artırımı arasında fark bulunmaksızın kullanılmasına rağmen bazı kararlar işbu kurumların farklılığını vurgulamıştır. Örneğin;


T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2018/2079 K. 2018/16704 T. 3.10.2018

“Somut olayda dava, 07.08.2012 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nın 107. maddesine dayanılarak belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, bu tür davalarda davacı ıslah yapmaya gerek olmaksızın sadece arttırdığı kısmın harcını yatırarak kısmi talebini tam talebe dönüştürebilir.”


T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2019/4755 K. 2020/80 T. 8.1.2020

“Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olduğunu belirtmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir.”


VI. SONUÇ


Belirsiz alacak davası; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.


Daha önce Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve 22. Hukuk Dairesi şeklinde iki ayrı daire olarak iş uyuşmazlıklarına bakılmaktayken, bu iki daire 9. Hukuk Dairesi çatısı altında tek bir daire olarak birleşmiştir ve iş uyuşmazlıkları bundan sonra tek daire tarafından çözülecektir. Önceden kimi kararlarda işçi alacakları, belirsiz alacak davasına konu edilebilirliği olumlu değerlendirilirken kimi kararlarda olumsuz değerlendirilmekteydi. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise özellikle kıdem ve ihbar tazminatlarının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği görüşündedir.


Kaynakça


  • Pekcanıtez, Prof. Dr. Hakan, Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulanması,

  • Ilık – Yılmaz, Av. Muammer – Av. Sadık, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Kararları Işığında Belirsiz Alacak Davasındaki Faiz Hususu, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:95, Sayı:1, Yıl:2021, Sayfa: 237-246

  • Korkmaz, Av. Erkan, İş Hukukunda Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava, Dergipark

  • Simil, Cemil; Belirsiz Alacak Davası, İstanbul 2013

[1] Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulanması S:936-937 [2] T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2020/3045 K. 2020/10556 T. 5.10.2020 [3] Kısmi davaya ilişkin Yargıtay H.G.K.nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 kararı ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 Sayılı kararı. Belirsiz alacak davasına ilişkin kararı; 21. HD. 06.03.2013, 3004/4066 (Kazancı İçtihat Bankası) [4] T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2020/4669 K. 2021/2248 T. 26.1.2021 [5] Pekcanıtez, Kitap, s. 82. [6] T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2019/4755 K. 2020/80 T. 8.1.2020 [7] Fidan, s.181; Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 273. [8] Simil, s. 105-106

12 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page